9 Aralık 2009 Çarşamba

Aşk neden biter?

Beceremiyoruz işte. En basit şeyi, aşkı bile beceremiyoruz. Egomuzun büyüklüğünden mi? Söyleyecek yalanımız kalmadığından mı? Neden bilmem?

En kolay sürmesini beklediğimiz ilişkileri bile beceremiyoruz. Bu kadar zor olan ne? Kaç cevapsız arama görmek gerekir telefon ekranında, merak etme, iyiyim diye geri aramak için?

Yoksa artık cep telefonları ileri teknolojiden kafayı yedi de arayanların kimliğini göstermiyor mu? Yok canım, öyle bir boyuttayız ki, nerdeyse arayanın sadece adı değil, iki yaşından itibaren tüm geçmiş bilgileri CV şeklinde ekrana geliyor.

Anladım. Arayan kişi o kadar önemsiz ki, geri dönmeye değmiyor. Hımm, bu mantıklı.

Hepimiz hayatında yok mudur, aman yine arıyor diye yaka silkip açmadığımız telefonlar?

Aşkın geçirdiği evrimi yakalayamayanlardanım ben. Bu anlamda geri kafalıyım sanırım.

Ben hala birbirine bay ve hanım diye hitap edilen, yaşlılığını sakız sardunyalar ekili balkonlarında kahve içip, sohbet ederek geçiren eski aşklara öykünüyorum. Ve tüm kırgınlıklarıma rağmen inanıyorum. Evet, aşk vardır. Kaç şanslı insana kısmet olur bilmem ama vardır. Bir yerlerde, birileri yaşıyordur mutlaka. En azından buna inanmak istiyorum. Öteki durumda umudumu kaybederim ki bu yaşamdan da kısmen vazgeçmektir

Yaşamak rutin işleri yapmak değildir. Yaşamak, tüm zamanını gözündeki pırıltıyla geçirmektir.

Ve aşkı diğer duygulardan ayırmak gerekir. Aşk, sadece sevişmek değildir. Öyle olana sadece seks partneri denir. Ya da arkadaş olduğun biriyle zaman zaman sevişmek de aşk kategorisine girmez. Onda da sadece sevişmek için bir araya gelinir, bu ilişki değildir, çok iyi ayrım yapabilen bu ikili, diğer zamanlarda birbirlerine birlikte oldukları diğer insanlardan bahseder ve bu konuşmadan yara almazlar. Uzun yıllar birlikte olduğun, başka sebeplerden dolayı ayrılamadığın (çocuklar gibi) insanla yaşanan da aşk değildir. Bunun adı zorunluluktur. Ya hayata karşı cesur değilsindir, yalnızlığa tahammülün yoktur, ya da maddi durumun müsait değildir. Bir de sevgi vardır. Bu duygu biraz alışkanlıkla da iç içe geçmiştir. Çoğu zaman birbirlerinin yerlerini alır ve ayırt edilemezler. Yine de diğerlerine rağmen daha başarılıdır, içinde saygı da vardır. Bağımlılık ise bunların hepsinin dışında bir duygudur. İlişki kangren olmuştur ama bir türlü ayrılık becerilemez ki bu durumda da bir tarafın bağımlılığı söz konusudur. Diğer taraf genellikle bağımlı olan kişiyi bir şekilde ihtiyaçları için kullanıyordur. Bağımlı taraf genelde durumun farkına varmaz ve adını seviyorum koyar.

Aşk bunların hepsinin dışındadır. İnsanın gözü hiçbir şeyi görmez. Günlük işlerini yapamaz. Aklı hep başka yerde gibidir. Yüzünde kendinin bile fark etmediği salak ile şımarık arası bir tebessüm olur. Gözlerinde bir parlaklık vardır. Hayat çok güzeldir ve artık tüm sorunlar halledilebilirdir. Aşk güzel bir aptallıktır. Karşılığı alınamayan aşklar da vardır. Bu da kendi içinde garip bir haz barındırır. Gençlik yıllarımızda buna platonik derdik. Yaş ilerledikçe ortadan kaybolan bir durumdur çünkü artık ilişkilerde beklentimiz olmalıyı öğretmişlerdir, bizim de işimize gelen burdur, öğreniriz. Ama en tehlikeli aşk türü sanki karşılıklıymış gibi durandır. Yani aşık olursunuz, karşı taraf da size aynı duyguları beslediğini söyler, inandırıcıdır. Ancak bir müddet sonra böyle olmadığını görürsünüz ve tokat gibi iner yüzünüze. İşte bu, yukarıda anlattığım tüm ilişki çeşitleri içinde en tehlikeli olandır. Buna yakalanırsanız arkanıza bir daha bakmadan koşarak kaçın, hemen uzaklaşın çünkü aşka olan inancınızın yıkılacağı yer orasıdır….

Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk Editörü
candan.unal@yuksektopuklar.net

Hiç yorum yok: