12 Ocak 2009 Pazartesi

Global Ekonomik Kriz ne zaman biter? Türkiye'de Krizden Nasıl çıkarız?

Günlük yerli gazete Memleket demiş ki:

HOCALAR KRİZİ TARTIŞTI
Bütün dünyayı etkisi altına alan ve Türkiye'de de etkileri hissedilmeye başlanan ekonomik kriz, siyasetin de ekonominin de ana gündemini oluşturuyor. 'Kriz Türkiye'yi teğet mi geçecek?' , 'Hükümet krize karşı yeterli önlemleri almakta gecikti mi?' , 'IMF ile anlaşma zorunlu mu, bu anlaşma için geç mi kalındı?'

Son günlerde en çok tartışılan konuların başında bu gibi konular geliyor. 'Türkiye krize neden girdi, dünya genelindeki kriz ne kadar sürecek, krizden çıkış yolları nelerdir? Tüm bu konular, NTV'de yayınlanan 'Neden' programında konunun uzmanları tarafından tartışıldı. Ankara Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Korkut Boratav, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Özatay, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve Hürriyet Gazetesi Yazarı Erdal Sağlam krizi ve çıkış yollarını tartıştı. 

'HOCALARIN HOCASI'NDAN KRİZ NOTLARI
Programın konukları arasında yer alan 'Hocaların Hocası' olarak bilinen  Prof. Dr. Korkut Boratav, krizin nedenleri, Türkiye'ye etkileri ve çıkış yolları konusunda önemli tespitlerde bulundu. 

KRİZ NEREDEN ÇIKTI?
Prof. Dr. Korkut Boratav, krizin neden çıktığını şu şekilde açıkladı: 

"Krizin kapitalizmin bünyesinden kaynaklandığında bir şüphe yok. En gelişgin, en varlıklı ve kapitalizmin bir çok kurum ve mekanizmasını en gelişmiş şekilde bünyesinde barındıran Amerika Birleşik Devletleri’nden koptu. Nasıl koptuğunu da biliyoruz, ama kısaca hatırlatalım. Finans sisteminde abartılı bir şişkinliği söz konusuydu. Finans sistemi az ile yetinmeyi beceremeyen bir patolojik özellik kazanmıştı. Kapitalizmin öz bünyesinin üzerinde onun bir uzantısıdır ama bu uzantı birdenbire ekonominin büyüme potansiyelini ve gerçekleşen büyüme hızının üzerinde getirileri bir hayat tarzı haline getirdi. Amerika’nın özelliği bu getirilerin yüksekliğini bir miktar kolaylaştıran bir mekanizma vardı, dışarıdan kaynak aktardı Amerika. Yani adeta az gelişmiş bir ekonomiye nasıl dış tasarrufları almak ister ve onunla sermaye birikimini geliştirir, böyledir yani. 

TASARRUF YAPMADAN BÜYÜMEK
Bizim az gelişmişliği tanımlamamızın bir biçimi de budur. Çok yoksul olduğumuz için fazla tasarruf yapamazsınız ama büyüme tutkunuz vardır, yatırım yapmanız lazım. Bu yatırımı kendi kendi tasarrufların yetmediği için yani dış kaynakla, yani dıştan gelen tasarruflarla karşılarız, karşılardık. Amerika adeta az gelişmiş ekonomi gibi tasarruflarını yavaş yavaş aşağıya çekti, geçmiş diyelim bu 20 yıllık bir hikayedir bir anlamda. Yatırım eğilimi de çok yüksek olmamasına rağmen özellikle hane halkı, yani sıradan Amerikalı gelirin üstünde tüketmeye başladı, bir borç ekonomisi oluştu bu işi kolaylaştıran bir de finansal araçlar imal edildi, inşa edildi, uyduruldu. Bu araçlar öyle araçlar ki el değiştirdikçe satıcıya komisyon getiriyor. Dolayısıyla yapay bir biçimde işte bu ipotekli konut piyasasın iç yüzü incelendiğinde ortaya çıkıyor. İş böyle sahtekarlığa kriminal boyutlara kadar ulaşan ama sonunda herkesin aşağı yukarı bu yürümeyeceği belli olan saadet zincirine kötü niyetle katkıda bulunmuş oldu, bir balona dönüştü. Bu balonun da sürmesi mümkün değildi. Amerika’nın dış dünyadan aktaracağı kaynağın da bir sınırı vardır. Dolara bu kadar çok itibar kazanması tartışmalıdır. Bir noktada dıştan patlayabilirdi balon veya içten patlayabilirdi. Bu içteki şişkin finansal kağıtlardan oluşan piyasa bir yerde tökezledi ve zincirleme bir şekilde kriz başladı. 


TÜRKİYE NEDEN KRİZE GİRDİ?
Boratav, krizin Türkiye'yi neden etliyeceğini ve bu krizin etkilerini şu şekilde açıkladı. 

"Bu kriz 2001 krizinden farklı. Bu kriz tersine başladı, bizim bizden değil yani çevre ekonomilerinden değil metropolden başladı. Bir yıl kadar sanki bizim buralara etki etmeyecekmiş gibi göründü. Zarara sürüklenen finansal aktörler bankalar, yatırım bankaları filan bir süre bizim ekonomilerimizdeki yüksek getirileri zararlarını hafifletecek araçlar olarak gördüler ve fazla tedirgin olmadılar ama metropoldeki kriz özellikle Lehman şirketinin yatırım bankasının batmasıyla birdenbire derinleşince o zaman çevre ekonomilerindeki plasmanlarını yani çeşitli kağıtlara, buradaki kağıtlara yatırılmış olan kaynaklarını da çekme eğilimine girdiler, ikincisi kredi kanallarını eskisi kadar açık tutmamaya karar verdiler. Dolayısıyla bizim ekonomilerimiz şu riskle karşı karşıya kaldı; geçtiğimiz 7 yıllık, istiyorsanız tam şeyin de iktidarına denk gelen bir dönemdir. Türkiye ve bir kaç ülke daha orta ve doğu Avrupa, Güney Afrika ve 1-2 Latin Amerika ülkesi gibi ülkeler büyüme patikalarını esas olarak dıştan gelen kaynaklara bağımlı kıldılar. İşte bu kaynaklarda bir ani çıkış veya duraklama veya tersine dönüş olursa, yani duraklama veya net çıkış olursa ekonomilerin alışık oldukları o rehavet ortamı yani dıştan gelen kaynağın sağladığı büyüme ivmesinin durması veya negatife dönüşmesi mukadder oluyordu. 

AĞUSTOS'A KADAR TÜRKİYE'DE HİSSEDİLMEDİ
İşte Ağustos’a kadar bizi etkilemedi, Türkiye'yi de etkilemedi. Yani ödemeler dengesinin Ağustos rakamlarına baktığımızda halen görüyoruz ki dıştan gelen net kaynak var, eskisi kadar bol ve coşkulu olmasa bile var. Fakat Eylül’de azalıyor ve Ekim’de birdenbire net çıkış başlıyor, daha doğrusu girişte büyük daralma ve belli ölçülerde net çıkış başlıyor. Bunun yansımaları dövizle borçlu olan bütün aktörler için döviz kurunun yukarı çekilmesi döviz kredilerinin tıkanması, yani dış kredi kanallarının tıkanması hatta dış kredi kanallarının ana para talepkar yani faizi ödüyorsun ama vadesi gelince ana paramı da isterim konumuna gelmesi halinde bizim ekonomimizin birdenbire iç talebin daralması, firmaların dış kredi imkanları daralan bankaların kredi kanallarında kısıntılar ve keza dıştan daha rahat borçlanmaya alışkın olan şirketlerin borç kanalların tıkanması, sıcak paranın çıkması gibi bir dizi birbiriyle bağlantılı şok Türkiye'de reel ekonomiyi de sıkıştırmaya başladı. İşsizlik, üretim, sermaye birikimi hatta durgunlaşan tüketime yansıma yaptı. Bütün bunların heyeti umumiyesi diyelim veya toplu etkisi işte bugün yayınlanan milli gelir rakamlarıyla ortaya çıkıyor. Şanslı bir şekilde Temmuz, Ağustos, Eylül’ü kapsıyor. Eylül’dür negatif büyümenin ivmesinin başladığı dönem. 

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK RİSKİ: DIŞ AÇIK
Prof. Dr. Korkut Boratav, krizin Türkiye için neden yüksek risk oluşturduğunu da şı şekilde açıklıyor. "Kriz konjonktürüne Türkiye büyük dış açık vererek ve çok fazla miktarda dış borçla giriyor. Bu özelliği taşımadan kriz konjonktürüne giren gelişmekte olan ekonomiler bizim kadar kırılgan değil, ben bunu vurgulamak istiyorum. Bu bizi başka pek çok ekonomiden daha kırılgan hale getiriyor. 

IMF İLE ANLAŞMA SORUNU ÇÖZECEK Mİ?
Şimdi bu durumlarda şunu vurgulamak istiyorum; IMF ile anlaşsak bile eğer bütçede para politikasında artık fazla yapılacak bir şey yok. Yani para politikasının etkisi sınırlı. Esas uyarlamayı bize bütçeden, parada gevşemeyin diyecekler büyük ihtimalle öyle tahmin ediyorum. Fazla gevşemeyin, ipin ucunu kaçırmayın diyecekler ama kamu maliyesiyle ilgili olarak muslukları sıkmak isteyecekler. Vergiler yukarı, büyük bir vergi reformu da ufukta görünmediği için yani üretim yapmayan, yatırım yapmayan Türkiye sermaye birikimi yapmayan katmanların, iş çevrelerinin demiyorum. Zengin ve varlıklı çevrelerin gelir ve servetlerine el atacak bir vergi reformu da gündemde olmadığı için mesele Türkiye vergi sisteminin yüzkarası olan dolaylı vergileri daha da yukarı çekecekler, bir de kolay vergi alınan otomobil gibi, emlak vergileri gibi 1-2 kaynağa daha yüklenecekler ve bütün bunların sonunda dış kaynağın kısıtlanması nedeniyle zaten bakınız yüzde 8 buçuk imalat sanayinin, henüz bütçe kısıntısı yok ortada. Para politikasında da bir yukarı çekme yok. Yani kamu maliyesinden ve para politikasından gelen bir daralma olmadan sanayi yüzde 8 buçukluk bir gerilemeye düşüyor. Bu gerilemenin sirayet ederek ticarete ve bütün hizmetler sektörüne sirayet ederek, 2009’a da taşınacağı varken bir de kamu maliyesiyle sıkarak IMF durumu daha da vahimleştirecek ve bu Türkiye toplumunun kaldıramayacağı bir sosyal gerilim yaratabilir. 

IMF VE ÖZEL SEKTÖR DE SUÇLU
Benim onun için dediğim şu; bu yangını söndürmek için sermaye hareketlerini denetlemeye başlasak ne olur, döviz kontrolünü koymaya başlasak ne olur? Para çıkışını eğer yapabiliyorsak, maalesef iyi zamanda yapmamız lazımdı bütün bu kontrolleri. Türkiye'ye pompayla para gelirken dış borçlanmanın başı boş yürümesini engellememiz lazımdı ama engelleyemezdik, çünkü merkez bankasına enflasyon hedeflemesini getirdik, enflasyon hedeflemesi reel faizleri ama reel dikkat ediniz tasarrufa ödenen veya devlet kağıtlarına ödenen reel faizleri yüksek tuttu, kredi faizleri daha da yüksek tuttu, dolayısıyla imkanı olan veya çeşitli aracılarla bu imkanı yaratan özel sektör dört nala dış dünyadan borçlandı. Bunda IMF’nin suçu yok mudur? Türkiye'ye bu koşullarda enflasyon hedeflemesini, reel olarak yüzde 10’ların üstünde reel faizi kabul ettiren politikaların kabahati yok mudur?

KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU
Özel sektörün büyük ihtimalle döviz kazancı olmayan özel sektörün, 150 milyar dolayında dış borca sürüklenmesinde bu politikaların hiç kusuru yok mudur? Dolayısıyla döviz kontrolleri getirdiğiniz zaman para politikasını, döviz kuru politikasını ayrı ayrı belirleyebilirsiniz ama şunu diyorum tekrar; kriz noktasında döviz kontrolleri getirmek daha zordur, bunu keşke iyi zamanda yapsaydık ama imkansız değildir.  Ondan sonra zincirleme başka tedbirler de gelecektir.